Giriş: Güdüleme kısmına gerçekten ne yazmalı?
Selam arkadaşlar, bugün biraz canımı sıkan bir konuyu açmak istiyorum: “Güdüleme kısmına ne yazılır?” Özellikle CV doldururken, başvuru formlarında ya da proje raporlarında karşımıza çıkan o kısım var ya, hani ne yazarsak yazalım klişe olmaktan kurtulamadığımız… İşte ben orada hep bir sıkışmışlık hissediyorum. Çünkü ne kadar samimi olmaya çalışsam da ya “fazla kişisel” oluyor, ya da “çok yapmacık” görünüyor. Bu yazıda, güdüleme kısmının aslında nasıl bir tuzak olduğunu, toplumsal cinsiyet rollerinden iş hayatındaki sınıfsal dengelere kadar neden eleştirilmesi gerektiğini paylaşmak istiyorum.
Klişe tehlikesi: Hep aynı cümleler
Güdüleme kısmı denince çoğumuzun aklına gelen ilk cümleler belli:
– “Kendimi geliştirmek istiyorum.”
– “Şirketinize değer katacağıma inanıyorum.”
– “Takım çalışmasına yatkınım.”
Dürüst olalım, bu ifadeleri okumayan var mı? Oysa gerçek güdüler çok daha karmaşık: maaş ihtiyacı, iş güvencesi, sosyal statü, öğrenme arzusu, topluma katkı… Ama bizden beklenen, her zaman pozitif, pürüzsüz, işverenin kulağına bal gibi gelecek sözler yazmamız. Bu da sahicilikle yapmacıklık arasında sıkışıp kalmamıza neden oluyor.
Erkeklerin stratejik yaklaşımı: Kazan-kazan hesabı
Erkeklerin bu kısımda daha stratejik bir dil kullandığını gözlemliyorum. Çoğu erkek “Ben bu işi alırsam şu faydaları sağlarım, siz de bana şu fırsatları verirsiniz” gibi mantıksal bir denklem kuruyor. Çözüm odaklı, hesaplı bir yaklaşım. Mesela: “Bu pozisyonda elde edeceğim deneyimle hem şirketin dijital dönüşüm hedeflerine katkı sunabilirim hem de kendi uzmanlık alanımı güçlendirebilirim.”
Böyle yazınca mantıklı duruyor, ama bir yandan da sanki bir müzakere metni gibi. İnsanın aklına şu soru geliyor: Güdüleme kısmı gerçekten bu tür stratejik hesaplaşmaların yeri mi, yoksa insanın iç sesinin alanı mı?
Kadınların empatik yaklaşımı: İlişki kurma çabası
Kadınların bu bölümü yazarken daha çok empati ve ilişki kurma dili kullandığını görüyoruz. “Şirket kültürünüzle uyumlu olduğumu hissediyorum” ya da “Bu alandaki çalışmalarınız bana ilham verdi” gibi cümleler sıkça karşımıza çıkıyor. Burada daha duygusal, topluluk odaklı bir yaklaşım var.
Elbette bu samimiyet okuyana daha sıcak gelebilir, ama aynı zamanda kadınları “fazla uyumlu görünmek zorundaymış” gibi bir kalıba sıkıştırıyor. Çünkü kadınların toplumsal olarak daha çok “uyum sağlayan, ilişkileri yumuşatan” kişiler olmaları bekleniyor. Bu da güdüleme kısmını bir tür toplumsal cinsiyet sahnesine dönüştürüyor.
Sınıfsal boyut: Kimin motivasyonu daha değerli?
Bir de işin sınıf tarafı var. Orta-üst sınıftan gelen bir aday “Bu pozisyon benim vizyonuma katkı sağlayacak” gibi ifadelerle öne çıkabiliyor. Ama geçim derdi ağır basan biri için asıl güdü “kira ödemek, çocuk okutmak, temel ihtiyaçları karşılamak.” Fakat bunları yazmak mümkün değil; çünkü işveren “motivasyonu düşük” etiketi yapıştırabiliyor.
Burada adaletsiz bir durum var: Gerçek motivasyonlar sınıfsal koşullarla belirleniyor ama bizden hepsi aynı kalıpta “pozitif” bir dille anlatmamız isteniyor.
Irksal ve kültürel farklar: Kime nasıl bakılıyor?
Göçmen ya da farklı etnik kimlikten gelen adaylar için güdüleme kısmı bazen bir “kanıtlama alanına” dönüşüyor. “Ben bu ülkeye katkı sunmak istiyorum, uyum sağlamak istiyorum” gibi fazladan açıklamalar yazmak zorunda bırakılıyorlar. Oysa aynı pozisyondaki yerel bir adayın böyle bir yükümlülüğü yok. Yani güdüleme kısmı, görünüşte masum olsa da, aslında ayrımcılığın yeniden üretildiği bir alan olabiliyor.
Eleştirel bakış: Güdüleme kısmı gerekli mi?
Bütün bu faktörleri düşündüğümde aklıma şu soru geliyor: Güdüleme kısmı gerçekten ne işe yarıyor? Samimi cevaplar vermemize izin vermiyor, klişelerden kaçamıyoruz, toplumsal cinsiyet ve sınıf eşitsizliklerini derinleştiriyor. Öyleyse neden hâlâ bu kısım ısrarla her yerde karşımıza çıkıyor?
Bazıları diyor ki, “Adayın düşünme biçimini gösteriyor.” Ama bence bu daha çok, adayın işverenin dilini ne kadar iyi ezberlediğini ölçüyor. Gerçek kişilik ve gerçek motivasyon ise çoğu zaman görünmez oluyor.
Çıkış yolları: Alternatifler neler olabilir?
Belki de güdüleme kısmı yerine şu sorular daha anlamlı olurdu:
– “Sizi bu alanda çalışmaya iten kişisel deneyim nedir?”
– “Bu pozisyonda öğrenmek istediğiniz en önemli şey ne?”
– “Takımda hangi katkınızla hatırlanmak istersiniz?”
Böyle sorular, hem stratejik hem de empatik yanıtların bir arada gelmesine olanak tanır. Hem erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımı, hem kadınların ilişkisel dili daha sahici bir şekilde ortaya çıkabilir.
Forum için tartışma soruları
– Sizce güdüleme kısmı başvurularda adil bir ölçüt mü, yoksa tamamen formalite mi?
– Erkeklerin stratejik, kadınların empatik yaklaşımı sizce bu kısımda avantaj mı dezavantaj mı yaratıyor?
– Kendi deneyiminizde bu kısma gerçekten samimi bir şey yazabildiniz mi, yoksa hep klişelere mi sığındınız?
– İşverenler sizce bu kısımda yazılanları gerçekten ciddiye alıyor mu, yoksa göz ucuyla bakıp geçiyor mu?
Kapanış: Samimiyet mi, strateji mi?
Sonuç olarak, güdüleme kısmı göründüğü kadar basit değil. İçinde cinsiyet, sınıf, ırk gibi birçok sosyal faktörün izini taşıyor. Erkeklerin çözüm odaklı diliyle kadınların empatik yaklaşımı burada farklı avantaj ve dezavantajlara dönüşüyor. Ama en büyük mesele şu: Gerçek motivasyonlarımızı söylemekten çekiniyoruz, çünkü sistem bizden klişe ve güvenli cevaplar bekliyor.
Peki sizce, güdüleme kısmına gerçekten ne yazmalı? İçtenlik mi kazanır, strateji mi? Gelin bu başlığı tartışmaya açalım, belki de yeni bir yol buluruz.
Selam arkadaşlar, bugün biraz canımı sıkan bir konuyu açmak istiyorum: “Güdüleme kısmına ne yazılır?” Özellikle CV doldururken, başvuru formlarında ya da proje raporlarında karşımıza çıkan o kısım var ya, hani ne yazarsak yazalım klişe olmaktan kurtulamadığımız… İşte ben orada hep bir sıkışmışlık hissediyorum. Çünkü ne kadar samimi olmaya çalışsam da ya “fazla kişisel” oluyor, ya da “çok yapmacık” görünüyor. Bu yazıda, güdüleme kısmının aslında nasıl bir tuzak olduğunu, toplumsal cinsiyet rollerinden iş hayatındaki sınıfsal dengelere kadar neden eleştirilmesi gerektiğini paylaşmak istiyorum.
Klişe tehlikesi: Hep aynı cümleler
Güdüleme kısmı denince çoğumuzun aklına gelen ilk cümleler belli:
– “Kendimi geliştirmek istiyorum.”
– “Şirketinize değer katacağıma inanıyorum.”
– “Takım çalışmasına yatkınım.”
Dürüst olalım, bu ifadeleri okumayan var mı? Oysa gerçek güdüler çok daha karmaşık: maaş ihtiyacı, iş güvencesi, sosyal statü, öğrenme arzusu, topluma katkı… Ama bizden beklenen, her zaman pozitif, pürüzsüz, işverenin kulağına bal gibi gelecek sözler yazmamız. Bu da sahicilikle yapmacıklık arasında sıkışıp kalmamıza neden oluyor.
Erkeklerin stratejik yaklaşımı: Kazan-kazan hesabı
Erkeklerin bu kısımda daha stratejik bir dil kullandığını gözlemliyorum. Çoğu erkek “Ben bu işi alırsam şu faydaları sağlarım, siz de bana şu fırsatları verirsiniz” gibi mantıksal bir denklem kuruyor. Çözüm odaklı, hesaplı bir yaklaşım. Mesela: “Bu pozisyonda elde edeceğim deneyimle hem şirketin dijital dönüşüm hedeflerine katkı sunabilirim hem de kendi uzmanlık alanımı güçlendirebilirim.”
Böyle yazınca mantıklı duruyor, ama bir yandan da sanki bir müzakere metni gibi. İnsanın aklına şu soru geliyor: Güdüleme kısmı gerçekten bu tür stratejik hesaplaşmaların yeri mi, yoksa insanın iç sesinin alanı mı?
Kadınların empatik yaklaşımı: İlişki kurma çabası
Kadınların bu bölümü yazarken daha çok empati ve ilişki kurma dili kullandığını görüyoruz. “Şirket kültürünüzle uyumlu olduğumu hissediyorum” ya da “Bu alandaki çalışmalarınız bana ilham verdi” gibi cümleler sıkça karşımıza çıkıyor. Burada daha duygusal, topluluk odaklı bir yaklaşım var.
Elbette bu samimiyet okuyana daha sıcak gelebilir, ama aynı zamanda kadınları “fazla uyumlu görünmek zorundaymış” gibi bir kalıba sıkıştırıyor. Çünkü kadınların toplumsal olarak daha çok “uyum sağlayan, ilişkileri yumuşatan” kişiler olmaları bekleniyor. Bu da güdüleme kısmını bir tür toplumsal cinsiyet sahnesine dönüştürüyor.
Sınıfsal boyut: Kimin motivasyonu daha değerli?
Bir de işin sınıf tarafı var. Orta-üst sınıftan gelen bir aday “Bu pozisyon benim vizyonuma katkı sağlayacak” gibi ifadelerle öne çıkabiliyor. Ama geçim derdi ağır basan biri için asıl güdü “kira ödemek, çocuk okutmak, temel ihtiyaçları karşılamak.” Fakat bunları yazmak mümkün değil; çünkü işveren “motivasyonu düşük” etiketi yapıştırabiliyor.
Burada adaletsiz bir durum var: Gerçek motivasyonlar sınıfsal koşullarla belirleniyor ama bizden hepsi aynı kalıpta “pozitif” bir dille anlatmamız isteniyor.
Irksal ve kültürel farklar: Kime nasıl bakılıyor?
Göçmen ya da farklı etnik kimlikten gelen adaylar için güdüleme kısmı bazen bir “kanıtlama alanına” dönüşüyor. “Ben bu ülkeye katkı sunmak istiyorum, uyum sağlamak istiyorum” gibi fazladan açıklamalar yazmak zorunda bırakılıyorlar. Oysa aynı pozisyondaki yerel bir adayın böyle bir yükümlülüğü yok. Yani güdüleme kısmı, görünüşte masum olsa da, aslında ayrımcılığın yeniden üretildiği bir alan olabiliyor.
Eleştirel bakış: Güdüleme kısmı gerekli mi?
Bütün bu faktörleri düşündüğümde aklıma şu soru geliyor: Güdüleme kısmı gerçekten ne işe yarıyor? Samimi cevaplar vermemize izin vermiyor, klişelerden kaçamıyoruz, toplumsal cinsiyet ve sınıf eşitsizliklerini derinleştiriyor. Öyleyse neden hâlâ bu kısım ısrarla her yerde karşımıza çıkıyor?
Bazıları diyor ki, “Adayın düşünme biçimini gösteriyor.” Ama bence bu daha çok, adayın işverenin dilini ne kadar iyi ezberlediğini ölçüyor. Gerçek kişilik ve gerçek motivasyon ise çoğu zaman görünmez oluyor.
Çıkış yolları: Alternatifler neler olabilir?
Belki de güdüleme kısmı yerine şu sorular daha anlamlı olurdu:
– “Sizi bu alanda çalışmaya iten kişisel deneyim nedir?”
– “Bu pozisyonda öğrenmek istediğiniz en önemli şey ne?”
– “Takımda hangi katkınızla hatırlanmak istersiniz?”
Böyle sorular, hem stratejik hem de empatik yanıtların bir arada gelmesine olanak tanır. Hem erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımı, hem kadınların ilişkisel dili daha sahici bir şekilde ortaya çıkabilir.
Forum için tartışma soruları
– Sizce güdüleme kısmı başvurularda adil bir ölçüt mü, yoksa tamamen formalite mi?
– Erkeklerin stratejik, kadınların empatik yaklaşımı sizce bu kısımda avantaj mı dezavantaj mı yaratıyor?
– Kendi deneyiminizde bu kısma gerçekten samimi bir şey yazabildiniz mi, yoksa hep klişelere mi sığındınız?
– İşverenler sizce bu kısımda yazılanları gerçekten ciddiye alıyor mu, yoksa göz ucuyla bakıp geçiyor mu?
Kapanış: Samimiyet mi, strateji mi?
Sonuç olarak, güdüleme kısmı göründüğü kadar basit değil. İçinde cinsiyet, sınıf, ırk gibi birçok sosyal faktörün izini taşıyor. Erkeklerin çözüm odaklı diliyle kadınların empatik yaklaşımı burada farklı avantaj ve dezavantajlara dönüşüyor. Ama en büyük mesele şu: Gerçek motivasyonlarımızı söylemekten çekiniyoruz, çünkü sistem bizden klişe ve güvenli cevaplar bekliyor.
Peki sizce, güdüleme kısmına gerçekten ne yazmalı? İçtenlik mi kazanır, strateji mi? Gelin bu başlığı tartışmaya açalım, belki de yeni bir yol buluruz.