Sembusek Mardin Nedir ?

Forya

Global Mod
Global Mod
Sembusek Mardin Nedir? – Bir Tadın, Bir Hatıranın Hikâyesi

Selam sevgili forumdaşlar,

Bu akşam sizlere sadece bir yemekten değil, bir duygudan, bir şehirden, bir hatıradan bahsetmek istiyorum.

Geçen yaz Mardin’e yaptığım bir yolculukta tanıştım “Sembusek”le. Ama sanmayın ki sadece bir hamur işi… O kadar derin, o kadar anlamlı bir hikâyesi var ki, insanın damağında değil kalbinde kalıyor tadı.

İsterseniz size o günkü hikâyemi anlatayım. Belki siz de okurken Mardin’in taş sokaklarını, güneşle kavrulan duvarlarını, o sıcak insanlarını hissedersiniz.

---

1. Mardin’e Varış – Taş Şehrin Sıcak Kucağı

Yol uzun, hava sıcak, kalbimse garip bir heyecan içindeydi.

Mardin, uzak bir hikâyenin içindeymişim gibi hissettiren bir şehir.

Dar sokakları, sarı taş evleri, ezan sesiyle çan sesinin birbirine karıştığı o büyülü atmosfer…

O gün akşamüstü bir kahvede otururken tanıştım Reşat’la.

Reşat, Mardinli bir ustaydı. Yüzünde yılların bilgeliği vardı.

— “Yolcu,” dedi, “buralarda karnını doyurmak istersen, sana bir sembusek yediririm.

Ama dikkat et, bu sadece bir börek değildir. Her ısırığında bir hikâye gizlidir.”

Gülümsedim. “Sembusek mi?” dedim, “hiç duymadım.”

O an içimde bir merak kıvılcımı yandı.

---

2. Kadınların Elleriyle – Hamurun İçine Saklanan Sevgi

Reşat beni küçük bir taş fırının önüne götürdü.

İçeride birkaç kadın hamur yoğuruyordu. Ellerinde un, yüzlerinde huzur.

Bir kadın, adının Zeliha olduğunu söyledi. Gözlerinde hem yorgunluk hem bilgelik vardı.

— “Sembusek, Mardin’in kalbidir evlat,” dedi. “Et, soğan, baharat ve dua karışır içine. Herkes aynı tarifi yapar ama her evin sembuseği başka kokar.”

Hamuru açarken bana baktı:

— “Kadınların sırrı budur,” dedi. “Biz sevgimizi hamurun içine katarız. O yüzden her lokmada birinin yüreğini yersin.”

O anda fark ettim; Zeliha, sadece yemek yapan bir kadın değil, bir kültürün taşıyıcısıydı.

Erkekler taş fırınları yakar, kadınlar ise o fırınlara hayat üflerdi.

---

3. Erkeklerin Stratejisi – Taş Fırının Ustası Reşat

Reşat, fırının başına geçti.

Fırının ateşi, sanki Mardin’in güneşiyle yarışıyordu.

Hamurlar dikkatle yerleştirildi.

— “Bak,” dedi Reşat, “biz erkekler bu işte stratejiyi severiz. Fırının sıcaklığı fazla olursa dışı yanar, içi pişmez. Az olursa hamur kalır. Hayat da böyledir. Her şey kararında olmalı.”

Reşat’ın bu sözü aklıma kazındı.

Kadın sevgiyi, erkek dengeyi katıyordu sembuseğe.

Ve ortaya çıkan şey, insanın hem ruhunu hem midesini doyuruyordu.

---

4. Sembuseğin Tadı – Bir Lokmanın Hatırası

Fırından çıkan sembusek, altın rengiyle parlıyordu.

İlk lokmayı aldığımda, baharatın sıcaklığıyla birlikte içimde bir şey kıpırdadı.

Etin kokusu, hamurun yumuşaklığı, taş fırının dumanı… Hepsi birleşip bir hikâye anlatıyordu.

Zeliha gülümsedi:

— “Ne hissettin?” diye sordu.

— “Sanki çocukluğumun kokusu geldi,” dedim. “Annemin tandırda pişirdiği ekmeği hatırladım.”

Zeliha’nın gözleri doldu:

— “İşte,” dedi, “Sembusek bu. İnsan kendi geçmişini hatırlıyorsa, o yemeği doğru yapmışız demektir.”

O anda anladım ki Sembusek sadece bir Mardin yemeği değil; bir kimlikti.

Toprağın, emeğin, sevginin birleştiği bir kimlik.

---

5. Bir Sofranın Birleştirici Gücü

Akşam çökerken, fırının önünde bir masa kuruldu.

Reşat, Zeliha, birkaç komşu ve ben oturduk.

Fırının dumanı gökyüzüne karışırken herkesin yüzünde aynı huzur vardı.

Bir yanda Zeliha’nın empatisiyle yoğrulmuş hamur, diğer yanda Reşat’ın stratejik ustalığıyla pişmiş fırın…

Bir tabak sembusek, bir kenti, bir kültürü, bir sevgiyi anlatıyordu.

Reşat bana döndü:

— “Yolcu,” dedi, “bil ki Sembusek’i yediğinde sadece doymuyorsun. Bizim hikâyemizi yiyorsun.”

O sofrada anladım ki yemek, bazen kelimelerden daha çok şey söyler.

Sembusek’in içindeki et, soğan ve baharat kadar, geçmişin kokusu da karışır o tada.

---

6. Mardin Gecesi – Yansıyan Işıklar, Doymayan Kalpler

Gece ilerledikçe şehrin ışıkları parladı.

Uzakta minarelerden ezan, kilise çanlarıyla karıştı.

Bir şehir düşünün, farklı inançlar bir sofrada buluşuyor.

İşte Mardin buydu:

Bir tabak sembusek kadar sade, bir dua kadar derin.

O gece otelime dönerken düşündüm.

Kadınlar, duygularıyla o yemeği “yaşatıyor”;

Erkekler, akıllarıyla “koruyor.”

Ve insan, bu iki dünyanın birleşiminde anlam buluyor.

Belki de Sembusek, sadece Mardin’in değil, insanlığın özeti.

Birlikte yoğrulmuş bir hamur gibi: biraz acı, biraz tatlı, ama hep samimi.

---

7. Son Söz – Bir Lokma, Bir Hikâye

Şimdi dönüp baktığımda anlıyorum ki, Sembusek’i tatmak bir geziden fazlasıydı.

Bir kültürün kalbine dokunmak, emeğin sıcaklığını hissetmekti.

Her lokma, bana sabrı, sevgiyi ve birlikte olmanın gücünü hatırlattı.

Ve şunu öğrendim:

Yemek bazen sadece karın doyurmaz; geçmişi, insanı, duyguyu doyurur.

Zeliha’nın ellerinden çıkan hamur, Reşat’ın ateşiyle birleşince bir hikâyeye dönüşür.

Belki de Sembusek, sadece bir börek değil;

insanın kendini, sevdiklerini ve hayatı hatırlama biçimidir.

---

Siz Ne Düşünüyorsunuz Forumdaşlar?

Hiç bir yemeğin kokusu sizi geçmişe götürdü mü?

Bir lokmada annenizi, memleketinizi, çocukluğunuzu hatırladığınız oldu mu?

Belki de hepimizin hayatında bir “Sembusek” vardır —

içinde biraz özlem, biraz sevgi, biraz da yaşanmışlık…

Paylaşın dostlar, belki o tatların birinde hepimizin hikâyesi vardır.